Nezih Bir Geçiş ve Yeni Dönem

Nezih Bir Geçiş ve Yeni Dönem

Kültür Edebiyat

65. Binali Yıldırım Hükümeti hızlı bir şekilde kuruldu. Ülkemize, Milletimize, Yeryüzü Mazlumlarına ve Ümmete hayırlar getirmesini niyaz ediyorum Rabbımızdan.

65. Hükümet hızlı bir şekilde kuruldu.

Ülkemize, Milletimize, Yeryüzü Mazlumlarına ve Ümmete hayırlar getirmesini niyaz ediyorum Rabbımızdan.

Yaşı benim gibi ellinin üzerinde olanlar bilirler, çok partili hayata geçtiğimiz 1946 yılından bu tarafa, Türkiye'de iktidar değişimleri ya çok büyük tartışmalarla ya da kavgalarla olmuştur.

Onun için herkes tetikte bekledi.

Hatta bazıları, "bir tarafa küçük bir omuz verirsek muhakkak bir kavga patlar" diye düşünüp, önemli atraksiyonlar yaptı, kaşındı, eşelendi durdular.

Neyse ki sonuçta nezih bir geçişle hükümet değişimi gerçekleşti.

Açıkçası ben de eski alışkanlıklarımızdan dolayı, acaba? Diye düşünmedim, aklımdan geçirmedim, diyemem.

Çünkü ben, 1970'lerden beri hemen hemen her iktidar değişimini canlı canlı hatırlarım;

Türkiye'de iktidar değişimleri ya Millet Vekilleri satın alınıp başka bir partiye geçirilerek yapıldı, ya dipçik gösterilip tehdit edilerek yapıldı, ya Öcalan'ı Türkiye'ye getirip teslim ederek, milleti galeyana getirip oy devşirilerek yapıldı, ya gençler birbirine kırdırılarak yapıldı ya da doğrudan doğruya darbe ile iktidarlar değiştirildi.

Hele hele bir 11'ler Olayı vardır ki, Türkiye'de yaşayan insanlar olarak tarihte, bu olayda olduğu kadar ahmak yerine konmuş, aklımızla alay edilmiş midir, bilemiyorum.

Bülent Ecevit 1977 yılında CHP'nin iktidara gelmesi için ihtiyacı olan 11 tane Adalet Partili Millet Vekili ile otellerde para ve bakanlık karşılığında pazarlık yapıp anlaşmış ve Adalet Partisinden, Cumhuriyet Halk Partisine transfer ettiği bu 11 vekil sayesinde hükümet kurmuştur.

Türkiye'nin altın yılları bu ayak oyunları ile heba edildi.

Eğer yukarıda sıraladığım şekilde, kendi kendimize çelme takıp defalarca düşürmemiş olsaydık, hiç şüpheniz olmasın ki, bugün biz de Kore gibi, Japonya gibi katma değeri yüksek teknoloji ve bilim üretiyor olacaktık.

Hâlbuki geldiğimiz yerden bakınca nüfusumuzun kahir ekseriyeti hala bankalarda çalışıyor, marka olmuş tek bir kurumumuz yok, büyük deyip, dönüp baktığımız yerli firmaların hepsi montaj ve yedek parçacı.

Sermayelerini siyaset yaparak, devlet destekli kazanarak edindikleri için marka oluşturacak kurumlar projelendirmek yerine, İşveren diye bildiğimiz adamlar sürekli ihale peşinde, devlet kapısında dolaştılar.

İşverenimiz, Özel Sektörümüz bağımlılıktan kurtulamadı. Ta ki rahmetli Özal iktidarına kadar.

Devleti temsil ettiğini söyleyen, bu konuda sırayı kimseye bırakmayan askeri bürokrasi ise namluyu sürekli içeriye dönük tuttuğu için, özel sektöre öncülük etmek, onun ufkunu açmak yerine özel sektörü halkın uyanışını engellemekte, namlunun yerini tahkim etmekte kullandı.

Böylece Özel Sektörümüz de dışarıya açılmayı; dışarının içeride temsilcisi olmak, dışarı adına içeride temsilcilik açmak şeklinde algıladı, özgürleşemedi.

Bunun için ihraç ettiğimiz ürünlerin birim değeri düşük, ithal ettiğimiz ürünlerin birim değeri yüksek ve bu yüzden ithalat- ihracat dengemiz bozuk.

Türkiye düşmanlarının, Türkiye hainleri eliyle Cumhuriyet Tarihi boyunca bizi birbirimize düşürüp kavga ettirmesi sonucunda, büyük bedeller ödedik ve hala da ödüyoruz.

Gene de, geriye dönüp baktığımızda ve eskiden yapılan hükümet değişimlerini hatırladığımızda bugün geldiğimiz noktanın ne kadar değerli olduğunu anlıyor insan.

Kavgasız, gürültüsüz hatta şenlik içinde yapılan bu iktidar değişimlerini Türkiye'ye armağan eden Sayın Cumhurbaşkanı'mız Recep Tayyip Erdoğan’dır ve onun ekibidir.

Eğer bunun değerini anlayamazsak, sebep olanlara da teşekkür etmezsek Allah bu nimeti elimizden alır ve bizi yine birbirimize düşürür.

Çünkü, düşman kapının önünde değil, kapının içinde bekliyor ne yazık ki !

Gerçi düşmanımız ve hainimiz hiç bir zaman eksik olmadı ama bu coğrafyanın ve bu uygarlığın kaderi bu. Şikâyetçi de olmayalım zira ne demiş üstadımız:

"Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın..."

Şimdi yepyeni bir döneme giriyor Türkiye.

Cumhuriyet Tarihinde ilk defa Erdoğan Hükümetleri döneminde Türkiye'nin önüne hedefler konuldu; 2023, 2053, 2071 hedefleri. Bunlardan son ikisinin henüz içi doldurulmadı ama artık biz de, gelişmiş büyük ülkeler gibi ileriye, ufka, geleceğe bakıyoruz.

Asker kendi işine bakıyor.

Özel sektör ve iş âlemi - eski alışkanlıklarından dolayı bazı sapmalar gösterse de- kendi işine bakıyor.

Bürokrasi ve Medya ise bir türlü Yeni Döneme alışmak, yeni döneme entegre olmak istemiyor.

Fakat yeni dönemin en önemli hedeflerinden ikisi; Başkanlık ve yeni Anayasa gerçekleşirse onlar da hizaya gelecektir.

Muhalefet mi?

İttihat Terakki'nin sonradan ikiye bölünen sağ kanadının büyük bir bölümü asıl ana damara yani AK PARTİ' ye ilave olacak, sol kanadı ise debelenip, eşelenip ağzını bozup oturacak yerine.

Gene de, Anıtkabir'e gidip sürekli yalvardıkları için, Mustafa Kemal'i ikna edip mezarından kaldırabilirlerse CHP'nin iktidara gelme ihtimali var.

Ferman Karaçam - Haber 7

fermankaracam@gmail.com

fermankaracam@twitter.com

twitter.com/fermankaracam

facebook.com/fermankaracam

instagram.com/fermankaracam

 

Paylaş