Tarihi Fırsatlar ve Örselenen Kutsallarımız..
Geçmişte yaşanılan acılar bize öğretmiştir ki, fırsatlar, ne insanın, ne de toplumların ayağına her zaman gelmez.
Onun için biz, bunların adına “tarihi fırsat” diyoruz.
Bugün sahip olduğumuz imkan ve fırsatlar açısından baktığımızda her şeye rağmen, büyük imkan ve fırsatlara sahibiz.
Bu imkanlar elimizden gittiğinde, hangi tür yeni sıkıntı ve acıların bizi beklediğini hepimiz biliyoruz.
Bu sebeple, elimizdeki imkanları hiç kullanmaz, günü kurtaracak şekilde davranır veya kendi çıkarlarımız için kullanır da milletin, memleketin geleceği için çalışmazsak bunun hem mânen vebalinin altından kalkamayız ve hem de fırsat kaçınca gelecekte yaşanacak acılardan biz de payımıza düşeni alırız.
Peki bu durumlara düşmemek için elimizden gelen gayreti gösteriyor muyuz, yoksa, ‘Nasıl olsa bugüne kadar ‘birileri’ bize bu imkanları sunacak gayreti gösterdi, bundan sonra da aynı şekilde olur’ rehavetine teslim mi olduk?
Bizim gördüğümüz kadarı ile ikinci durumdayız.
Sadece ‘birileri’ çalışıyor ve bu çalışma sonucunda aynı şekilde yumuşak koltuklarında oturacaklarını hayal eden miskinler, rehavetin aldatıcı şehvetine boyun eğip uyuşmuşlardır.
Her kurum ve her kurumun başında bulunan ilgili ve yetkili kişiler kendi alanlarına giren sorumluluklarını görüyorlar mı?
Mesela aile, çevre ve okulların yerini sosyal medya denen çağdaş sihirbaz aldı ve emperyalizmin, onun köşe başlarına oturttukları kişiler de çocuklarımızı zehirliyor, görüyorlar mı ?
İlle de bu çocuklardan biri çıkıp kutsallarımızı tekmeleyince mi göreceksiniz?
Emperyalizm, babasının hayrına mı pıtırak gibi ürettiği bu video kanallarını kurup, bunlara para aktarıyor?
En güçlü küresel aktörler, mesela VOA, BBC News, France 24 ve DW yani, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya boşuna mı Türkiye’de Türkçe yayın yapan YouTube kanalı kurdular?
Bir zamanlar eski Türkiye’de, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’su sürgün yeriydi, kamunun ne kadar psikolojik sorunu olan memuru varsa, devlet bunlardan kurtulmak için atardı bunları oralara ve onlar da gider, zehirlerini kusarlardı o bölgelerin halkına.
Şimdi de aynı şeyi emperyalizmin eli klavyeli ve dolar destekli piyonları, oturtuldukları köşe başlarından mütedeyyin aile çocuklarını hedefe koyan ve onları her türlü; dinsel ve cinsel sapıklığa yönlendiriyorlar.
Çocuklara bu dünyanın yaşanılacak bir yer olmadığını, özellikle Türkiye’de yaşamanın gençlere karanlık bir gelecekten başka bir şey veremeyeceğini empoze ederek, onları intihara sürüklüyorlar.
Sosyal medya denen bu sihirli çöplüğün içine vakum gibi çekilen gençlere, farklı cinsel kimliklerin cazibesi pompalanıp, bunların ameliyatları üzerinden hem maddi vurgunlar yapıyor, hem de ahlâki çöküntülere sebep oluyorlar.
Farklı cinsel kimliklerin, giyim-kuşamın, aileye ve öğretmenlerine karşı tavırlı olmanın gençlere özgürlük gibi algılatıldığı devasa bir emperyalist çark kuruldu sosyal medyada.
Ailelerin çocuklarına vermeye çalıştığı ahlâki ve dini telkinlere karşı çıkmanın, değişik bir inanç sahibi olmanın çocukları daha fazla özgür yapacağı konusu inceden inceye işleniyor ve daha da ilginç olanı, bütün bunları yapanların isimleri, meslekleri, profillerindeki fotoğrafları, yazdıkları veya konuştukları metinler ortada duruyor.
Kimse kusura bakmasın ama, Allah korusun, bu kaplumbağa yürüyüşümüz ile, gençlerimiz üzerinden başlatılan bu emperyalist savaşı biz kaybederiz.
Şu sosyal medya için yapılacak hukuki çalışmalar, tıpkı bir zamanlar patlayan Ümraniye çöplüğünün tahribatından sonraki duruma benziyor.
Yıllarca çöplükten yükselen kokulara ve ısınmaya rağmen, metan gazının etrafı sarmasına rağmen CHP’nin o zamanki Ümraniye Belediye Başkanı, hala Hekimbaşı’na çöp dökmeye devam etti ve nihayet çöplük patladı.
28 Nisan 1993 yılında meydana gelen o faciada 39 kişi hayatını kaybetti, 12 kişinin ise cesedine bile ulaşılamadı.
Yıllardır sosyal medya çöplüğünden de pis kokular geliyor, ilgili ve yetkililerimiz sadece bakıyor.
Nihayet çöplük yer yer patlamaya başlayınca çareler aranmaya başlanıyor.
Gördüğümüz kadarı ile bugün getirilen ‘Sosyal Medya Yasası’ da bu sorunları çözmekten uzak kalacaktır.
Devlet, elinde bulunan bugünkü imkanların sadece güvenlik boyutu ile bu konuyu çözeceğini düşünüyor.
Oysa konu sadece güvenlikle çözülecek bir konu değildir.
Sosyal medyayı psikologların, ilahiyatçıların, pedagogların, sosyologların, eğitimcilerin, çeşitli branşlarda hekimlerin, iletişimcilerin izleyerek ard niyetli tüm kişi ve kurumların yazı ve konuşmalarını, çocuklara giyim-kuşam ve renk tavsiyelerini raporlaması gerekiyor.
Çok büyük boyutlu, fakat gerekli olan çalışmalar behemehal başlatılmazsa bu devasa çöplük, daha büyük patlamalarla toplumumuzu çözecek ve geleceğimizi karartacak.
Mesele çok önemli, hatta istiklalimizle ve istikbalimizle ilgilidir.
Bakmak değil, sosyal medyayı görmek lazım; dışarıdan dolar destekli yapılan aleni çalışmaları, okullara dernek adı altında sokulan yardımları, çocukları intihara sürükleyen klavye çakallarını, din bilgini kisvesi ile mütedeyyin aile çocuklarına farklı din veya dinsizlik zehrini aşılamaya çalışan sinsi yılanları,
çocuklarımızın hayatını karartan, cinsel özgürlük fitnesini yavaş yavaş yavrularımızın incecik damarlarına zerk eden beşinci kol faaliyetinin zehir kusan elemanlarını lütfen izleyin, bulun ve çıkarın meydana.
Göreceksiniz ki bunlar, Anadolu topraklarında çocuklarımız üzerinden ortaya konmuş bir Hilal-Haç savaşının misyoner ve ajanlarıdır.
Sosyal Medya Yasası bu işin sadece bir kaç boyutuna yönelik bir yasadır, oysa bu konuyu çok boyutlu düşünmek ve çok geç kalmadan yeni çözümler üretmek gerekiyor.
Ferman Karaçam