Victor Moses'ın ibretlik hayat öyküsü
Fenerbahçe'nin Chelsea'den kiraladığı Nijeryalı futbolcu Victor Moses'ın ibretlik hayat öyküsü futbol dünyasında uzun süre büyük yankı uyandırdı.
Fenerbahçe'nin yeni transferi Victor Moses'ın hayat hikayesi yıllarca İngiliz ve Avrupa basınında geniş yankı uyandırdı. İbretlik bir hayat öyküsü olan Nijeryalı futbolcu çok zorlu bir çocukluk geçirdi.
11 YAŞINDAYKEN ANNE VE BABASI ÖLDÜRÜLDÜ
Victor Moses 1990 yılında Nijerya'da iç savaş yaşandığı dönemde dünyaya geldi. Anne ve babasını 11 yaşındayken kaybetti.
Dönemin Nijerya'sında kan gövdeyi götürüyordu. Victor'un en büyük tutkusu, diğer yaşıtları gibi futbol oynamaktı. Onun çok sevdiği babası ise Nijerya'da papazdı. Ancak o dönem Nijerya'daki en zorlu mesleklerden biriydi din adamı olmak. Zira ülkenin her bir köşesinde şiddetli din çatışmaları yaşanıyor, insanlar acımasızca birbirini öldürüyordu.
Henüz 11 yaşındaydı Victor. Bir gün sokakta arkadaşlarıyla top oynarken, amcasının haykırışlarını duydu. Amcası, Victor'un adını haykırarak yanına geldi ve derhal onu oradan alıp bir arkadaşına götürdü. Henüz 11'indeki bir çocuk, annesiyle babasının saldırıya uğradığını öğrendi oracıkta. Durumları ağırdı. Gözlerinden yaşlar boncuk gibi inerken, amcasının söylediklerini de pür dikkat dinlemeye çalışıyordu küçük çocuk. Amcası, Victor'un hayatının tehlikede olduğunu biliyordu. Bu nedenle onu Nijerya'da tutmaya niyeti de yoktu.
MÜLTECİ OLARAK İNGİLTERE'YE GİTTİ
Kısa bir süre yakınlarının evinde saklanan Moses, akrabalarının yardımıyla İngiltere'ye mülteci olarak gönderildi. Çocukluğunun en güzel günlerinde, önce anne babasından haber alamıyor, şimdi de ülkesini, arkadaşlarını, top oynadığı sokakları geride bırakıp hiç bilmediği, belki de adını bile duymadığı bir ülkeye gidiyordu. Moses'ı o kadar telaşlı göndermişlerdi ki anne ve babasının fotoğrafını bile yanına almaya zaman bulamamıştı. İngiltere'ye varan Moses, bambaşka insanlar, bambaşka yüzler, bambaşka sokaklar, evler, arabalar ve insanlarla karşı karşıya kalmıştı. 11 yaşındaki bir çocuk için dünya, kendi mahallesinden ibarettir. Ancak küçük Victor, tek başına dünyanın öteki ucunda buluvermişti kendini. Aklı fikri ailesindeydi. Mutlu değildi. Ölümden kaçmıştı ama içinde bulunduğu hayat da tam olarak yaşamak değildi. Ailesinden haber bile alamadan yalnızlığına bürünmüştü. Küçük bir çocuğun düşünmemesi gereken şeyleri düşünmek zorundaydı Moses. Dünya başına yıkılmıştı...
Çok geçmedi. İngiltere'de bir koruyucu ailenin yanında yaşam mücadelesini sürdürürken anne ve babasının hayatını kaybettiğini öğrendi küçük çocuk. Yaşananları aklı almıyordu. O, her zamanki gibi arkadaşlarıyla top oynarken, sabah sarılıp gönderdiği babasıyla annesini, bir daha asla görememişti. Baba Austine ve anne Josephine, din savaşının ortalığı kasıp kavurduğu ülkede kilisedeyken kilise ateşe verilmiş, ikisi de canını teslim etmişti.
Güçlü olmak zorundaydı. Fakat 11 yaşındaki bir çocuktan bu kadar güçlü olmasını beklemek de haksızlıktı. Onun oyun oynaması, top koşturması gerekiyordu. Ne olursa olsun yılmayan Victor, günler geçtikçe yeni hayatını öğrenmeye başladı. Ayaklarının üstünde durmayı başaran o çocuk, Londra'da bir okula da kaydolmuştu. Fakat tutkusundan vazgeçmiyordu. Artık annesi, babası ve Nijerya'sı yoktu. Tutunacak tek dalı futbol topuydu...