Adalet mi Dediniz?
Adalet, bir toplum hayatı için öyle acil ve öylesine gerekli bir kavram ki, neredeyse yemek, içmek kadar ihtiyaç ve olmazsa olmazdır.
Fakat, uygulanması da zordur.
Adaletin zorluğu; uygulayan kişinin bizzat kendisinin veya kurumlarla kendisini özdeşleştirmiş olan kişinin direkt olarak nefsine dokunduğu içindir.
Nefisler adaletten hoşlanmazlar.
Nunun içindir ki, Atalarımız adaleti ve onu temsilen kadı ya da hakimi tuz ile eşdeğer görmüştür.
Bozulma ve çürüme özelliği taşıyan bir şeyin sağlam ve aslına uygun kalabilmesi için tuzlamak gerektiği için böyle denmiştir.
Her an bozulmaya meyilli olan toplumların da bozulup çürümemesi için adaleti sıkı sıkıya uygulamak gerekir.
Tuz Koktu sözü, eğer adalet uygulanmazsa, adaletin bizatihi kendisi yara aldı, artık o toplum iflah olamaz manasına denmiştir.
Cumhuriyet döneminde, bizde, yani, eski Türkiye’de adalet hep güçlülerin, para ve servet sahiplerinin lehine işlemiştir.
Parası olan kendisini veya birilerini vekil yapar, sonra o vekili bakan yapar ve servetinin bekçiliğini yaptırırdı.
Türkiye’de demir yollarının niçin akim kaldığını, ikibinli yıllara yani daha açıkçası, AK PARTİ iktidarına kadar niçin ele alınmadığını anlamak istiyorsak, geçmişte hangi ulaştırma bakanlarının, hangi holdinglerin emrinde çalıştığının dökümünü yapmak ve karayolları boyunca hangi restaurant zincirlerinin, hangi benzin istasyonu zincirlerinin yerleştirildiğini bilmek yeterlidir.
Yakın zamanlarda da Türkiye’de hukuk ve adaleti FETÖ belasının tarumar ettiğini hepimiz biliyoruz.
Bu konuda, yeniden ayağa kalkmanın gayreti gösterildiğinin de farkındayım ama, benim asıl adalet konusunda dikkat çekmek istediğim toplumu alttan alta ve içten içe kemirip un ufak eden ve ne yazık ki basit ve önemsiz görünen veya fark edilmeyen meseleler.
Mesela; eşinin ve kız çocuklarının önünde vatandaşı ölesiye dövüp, kemiklerini kıranlaran ve o çocukları bir ömür bu travma ile yaşatan , sonra da bunu yapanların adına maganda diyerek, adalet sarayının diğer kapısından gönderen adalet, adalet midir?
Mesela; vatandaşın yirmili yaşlardan itibaren çalışıp altmışlı yaşlara kadar biriktirdiği emekli parasını çalanları, adına, adi hırsız diyerek birkaç ay hapisle salıveren adalet, adalet midir?
Kaldı ki, birkaç ay hapse giren hırsız suçunun karşılığı olan bir cezayı almadığı için hırsızlığı alışkanlık haline getiriyor yani, ceza, vaz geçirmek yerine özendirme işlevi görüyor.
Mesela; başımı sokacak bir evim olsun diyerek, düğün takılarını peşinata verip bankadan kredi çekip 250 bin liralık ev almak isteyen vatandaştan on bin lira tapu masrafı isteyen adalet, adalet midir?
Bu vatandaş zaten, neredeyse çektiği kredi kadar yıllarca bankaya kredi borcu ödeyecek.
Kaldı ki, bu vatandaş dairenin alış fiyatını 250 bin lira yerine 80 bin lira gösteriyor ve bunu hem tapudaki memur, hem daireyi satan ve hem de alan biliyor ve böylece toplumun içine yalan, riya ve sahtekârlığı bizatihi devlet kendisi sokup seyrediyor..!
Mesela; yollarda lüks arabaları ile drift atan, çalım satan, hız yapan, içip içip kaza yapan veya yaptıranlara maganda deyip birkaç yüz lira ceza verip geçiyoruz.
Bunların yaptıkları düpedüz teröristliktir.
Açın bakın sözlüklere, terörist sadece öldürenlere verilen bir isim midir?
Biz bu teröristlere ceza değil adeta ödül veriyoruz.
Geçenlerde Tarım ve Köy İşleri bakanımız Sayın Ekrem Pakdemirli: “bundan böyle gıda sahtekârları sadece ilan edilmeyecek, aynı zamanda ceza da verilecek” dedi.
Şimdi hem ümit hem de kaygıyla bekliyorum.
Peki sevinecek yerde neden kaygılanıyorum, biliyor musunuz?
Çünkü, bu konuda da gıda sahtekârını cezalandıracak bir ceza yerine yani, suç ile mütenasip olmayan bir ceza yerine, sahtekârı özendiren bir ceza verilir mi diye kaygılanıyorum.
Adam sattığı gıdanın içine toplumun sağlığını yani, hayatını riske atan, belki de onu adım adım ölüme götüren bir hile koyuyor, siz onu sadece teşhir ediyorsunuz.
Yapmayın, yapmayın Allah aşkına.
Yakınlarda Meclis’e yeni bir yargı paketi geliyor.
Umarım, dilerim ve beklerim ki, bu yargı paketi ile yalanı, sahteciliği, hileyi, terörü, hırsızlığı, ahlaksızlığı iyice özendirecek sözde cezalar değil, toplumu içten içe kemiren bu hastalıkları tedavi edecek ve toplumda adalet duygusunu uyandıracak cezalar getirilir.
Aksi takdirde tuz iyice kokarsa tedavi edecek ilaç bulamayacağız.
CÜMLEDEN CÜMLEYE....
Açık konuşalım: Modern zihniyet tümüyle “Batılı” olduğu için, bu zihniyetin etkisinde kalanlar, doğuştan Doğulu olsalar bile, zihnen Batılı sayılmalıdırlar; çünkü Doğuya özgü bütün düşünceler bunlara artık yabancıdır..
Abdülvahid Yahya(Rene Guenon)/ Modern Dünyanın Bunalımı
Ferman Karaçam - Haber 7