Türkiye Ne Durumda ?
İki yıl kadar evvel; bir dostlar meclisinde, yıllardan beri tanışıklığımız, birbirimize karşılıklı saygımız ve sevgimiz olan bir ortamda Türkiye’nin meselelerini konuşuyorduk. Birbirimize karşı olabildiğince acımasız ama, bir o kadar da saygı çerçevesinde sorunlarımızı tartışıyorduk.
Kendisini sevip takdir ettiğim akademisyenlerden biri bana doğru dönerek, hükümete yönelik şöyle bir görüş beyan etmişti: “Ferman Bey, sizin gibi, bu meselelerin bize göre daha fazla içinde olanların göremediği, görseniz de tarafgirliğinizden ötürü itiraf edemediği bir hakikat var, artık bu hakikatin üstünü ne siz, ne de bir başkası örtemezsiniz.
Türkiye iflas etmiştir, Türkiye konkordato ilan edecektir ve bu dediğim en fazla altı ay içinde olacaktır.
Türkiye’nin dış borç yükü, küresel projelere ödemek zorunda kaldığı taahhütleri, esnafın had safhaya ulaşmış olan sorunları, piyasaların durgunluğu, doların alıp başını gitmesi ve daha buna benzer sorunlarımızın altından hiç kimse kalkamaz.
Tamam, kabul ediyorum içeride ve dışarıda ikinci Abdülhamit dönemi zorlukları yaşanıyor, gizli açık bütün Türkiye düşmanları güçlerini birleştirmiş, bu hükümete ve özellikle Erdoğan’a karşı cephe almış durumdadır.
Fakat, kabul edelim ki, bugünkü ekonomik yapımızla bu ağır problemlerin altından kalkılamaz, bence bugünkü yönetim muhalefetle birtakım şartlarda anlaşarak çekilecektir çok yakında...”
İnsan bazen birtakım görüşlere ve fikirlere bakarken elbette, bu görüşleri kimin, nasıl bir kişinin ortaya koyduğunu da doğal olarak dikkate alıyor.
Karşımdaki şahıs profesör titri olan, yaşını, başını almış, emekli bir Hoca, ayrıca, o mecliste onu destekleyen onun gibi daha çok kişi vardı.
Böyle olunca bir miktar durmanız, Türkiye’nin içinde bulunduğu şartları yeniden gözden geçirmeniz gerekiyor.
“Benim göremediğim ne var acaba ? diye, düşündüm doğrusu.
Elbette hükümet dediğimiz mekanizmanın da insanlardan oluştuğunu ve insanların da hatası, kusuru, yanlışı olabileceğini hepimiz biliyoruz ama, bu hata ve kusurların Türkiye’nin battığına sebep olacak kadar büyük olmadığını da görüyoruz.
Ayrıca ben de her vesile ile yazıyorum; bu hükümetin aile politikasının tamamen yanlış olduğunu, gençlik, milli eğitim, adalet ve israfı önleme konularında yetersiz olduğunu ekonomik bakımdan gayretli olduğunu söylüyorum.
Peki bilinmeyen, anlaşılamayan, farkedilemeyen nedir öyle ise?
Görülemeyen ve anlaşılamayan Türkiye’nin gücü.
Evet, Türkiye’nin gücünden iyi niyetlilerimiz de, kötü niyetlilerimiz de, doslarımız da henüz farkında değil.
Türkiye gerçekten çok büyük ve güçlü bir ülke.
Altı ay içinde konkordato ilan edeceği söylenen bu ülke, dört tane altı ay geçmesine rağmen, bugün içeride ve dışarıda, açık gizli bir sürü düşmanla, hainle savaşıyor.
Sınırları dışında bir savaş yürütüyor ve içeride günlük hayat bu savaştan hiç etkilenmeden devam ediyor.
Mevcut yatırımlar devam ediyor.
Yeni yatırımlar yapılıyor.
Bütün dünyayı dize getiren Virüsle akıllıca, bilinçlice ve takdir edilecek bir ferasetle savaşıyor.
Dost, düşman herkes bu ülkenin ve bu Sağlık Bakanımızın ortaya koyduğu çalışmayı gıpta ile izliyor.
Türkiye üzerine yapılan düşmanca kara propagandaların etkisinde kalan, onlara inanan dostlarımız, biraz da Türkiye’nin gücüne inansa ve düşmanlarımızın dümen suyuna girecek yerde, hükümetin yanlışlarını dostça eleştirip, dostça desteklese, kırılıp dağılma ufalanma yerine, birlik ve beraberliğimiz için emek verse, gayret gösterse, bu uğurda kötü muamelelere de azıcık göğüs gerse, tahammül gösterseler inanın her şey bugünkünden daha farklı olacak.
Aklı başında olan dostlarımız tahammülsüz ve korkak.
İyi niyetli dostlarımızın cesareti, düşmanlarımızın cesaretinin yanında yok denecek kadar az ve hatta düşmanlarımızı daha da cesaretlendirecek kadar cılız ve kötü.
Benzeri dost meclislerinde içten içe başlayan “iyi niyetli eleştiriler” sonuçta küçük, küçük bölünmelere, bu da direkt olarak düşmanın veya düşmanla işbirliği yapanların işine yarıyor.
Benzer şekilde bazı dostlarımız boyunlarını “ Yeni Devalara” doğru kırmak yerine, mevcut “devanın” yanlışlarını düzeltmeğe katkı sunsalar veya “bir bölen” olmak yerine sussalar, daha faydalı olacaklar.
Ayrıca yeni devaları da insanların yöneteceği, onların da yanlış, kusur ve hatalı olabileceği gözden kaçırılıyor.
Dahası; şunca zamandır bölenler yüzünden CHP’ye kazandırılan onlarca belediyede işlenen her günahın vebalinden de, bölenler, sebep olanlar sorumludur, bunu da unutmamak lazım.
CÜMLEDEN CÜMLEYE...
Ey gönül !
Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) yolunu tut, başka yolu değil.
Zira, hakikat âlemine ondan başka kılavuz yoktur.
Hakikat aleminde onun pak canını kılavuz bil.
Nurlarla dolu gönlüne yakîn denizi kifayet eder...
Feridüddin Attâr/ İlâhiname
Ferman Karaçam - Haber 7