Ahmet Özel
Benim de birçok cildinde emeğimin, alın terimin ve maddelerimin bulunduğu Türkiye Diyanet Vakfı (TDV), İslam Ansiklopedisi, gönül rahatlığı ile diyebilirim ki, İslam Dünyasının şaheseridir.
Bir defa, telif olarak değerlidir.
İkincisi, hemen hemen tüm İslam Dünyasının kültür, sanat, edebiyat, dini ilimler, beşeri ilimler alanlarındaki bir birikimi olması bakımından, önemlidir.
Üçüncüsü, böyle bir şaheserin Türkiye'den çıkmış olması Onur vericidir.
Dördüncüsü, İslam Dünyasında yaşayan ve gelecekte bu Dünyaya aidiyet hisseden tüm ilim ve kültür insanlarının cesaretini arttıran bir atılım olarak kıymet hükmü tartışılamaz.
Beşincisi, bu şaheser çevresinde oluşan yeni, gözü pek, dil bilen, dünyaya açılmış çok sayıda genç akademisyen ve ilim insanı bir Üniversiteye kapı aralamıştır ve bu insanlar başka birçok Üniversitede de görev alarak önemli eserler, hizmetler vermişler, veriyorlar.
Daha bunun gibi birçok madde halinde Ansiklopedinin önemini sıralayabiliriz mesela bugün, tüm ilim dünyasına ve özellikle genç ilim insanı adaylarına yaptığı hizmet potansiyeli ve kitap sayısı ile ünü Türkiye sınırlarını aşan bir Kütüphanenin doğuşuna vesile olması gibi...
Fakat ben bu Ansiklopediye hayat veren, kuruluşundan itibaren emek veren ilim adamlarımızdan Ahmet Özel'i yazmak istiyorum.
Ahmet Özel'i tanımadan ve adını duymadan önce kardeşi Mustafa Özel'i tanımıştım.
Ben, İlim ve Sanat Dergisinde çalışırken, Mustafa Beyin yazıları ile muhatap olmuş daha sonra da bizzat tanışmıştık.
Meğer Ahmet Bey ile aslında daha evvel tanışmamız gerekiyormuş zira, Ahmet Beyle aynı yıllarda ve aynı Üniversitede okumuşuz.
O'nunla 1990 yılının Nisan Ayında tanıştık.
Ansiklopediye yeni girmiştim ve hemen yan odada çalışıyordum. Zamanla rahmetli dostum, güzel insan Salim Öğüt ile birlikte paylaştığımız odanın bitişiğindeki odada çalışan sessiz, sakin, esmer yüzlü ve az konuşan kişi olan Ahmet Özel ile de tanıştık.
Çok yoğun hatta olağanüstü diyeceğim bir çaba ve emekle çalışıyordu.
Bütün İlim dallarına ait maddeler, O'nun da içinde olduğu bir heyet tarafından tespit ediliyor ve sipariş ediliyordu.
Ancak, madde ilk O'na geliyor, ilk incelemesini O yapıyor ve eğer belli bir ilmi değeri varsa ya da bir kaç müdahale ile bir ilmi değere ulaşacaksa bunu yapıyor, daha sonra ilgili ilim dalının/ heyetinin Başkanına gönderiyordu.
Maddeyi Ansiklopediye girecek nitelikte bulmazsa müellifine geri gönderiyor, ya ikmal etmesini istiyor ya da başka bir kişiye yeniden siparişini yaptırıyordu.
Eğer madde fıkıh ilim dalı ile ilgili bir madde ise zaten tepeden tırnağa tüm işlemlerini kendi yapıyor veya maddeyi kendisi yazıyordu.
Daha sonra sırasıyla diğer heyetlerin incelemesi için gönderiyordu.
İnanıyorum ki, İslam Ansiklopedisi ile ilgili olarak ileride çok sayıda tezler yapılacaktır.
Ve bu tezler, çok ayrıntılı bir şekilde emeği geçenleri, gereği gibi inceleyip, kültür ve ilim dünyamıza kazandıracaktır.
Ahmet Özel'in adı da bu tezlerde, yerli yerince değerlendırılip, kuşaktan kuşağa ulaştırılacak ve minnetle yâd edilecektir.
Ahmet Beyle ilgili anlatacağım çok şey olduğunu düşünüyorum ama, O'nunla birlikte yaşadığımız bir madde serüveni var ki, maddenin adını vermeden, onunla ilgili yaşadıklarımı muhakkak paylaşmalıyım.
B harfinden, Osmanlıca kökenli çok önemli bir madde sipariş edilecekti, yazacak bir müellif aranıyordu.
Uzun bir süre arayışlar sürdü fakat maddeyi hakkıyla yazacak ehil bir isim bulunamıyordu.
Bendeniz bir isim önerdim ve kabul edildi.
Fakat üzerime öyle bir ağırlık çöktü ki tarifini izah edemem. Çünkü; müsaademizle adını yazmak istemediğim o Hoca anormal denecek kadar titiz bir ilim insanıydı.
Kendisi ile daha önce İlim ve Sanat Dergisinde çalışmıştım, bana kan kusturmuştu adeta.
Titizliği yüzünden makalelerini Türkiye'de yayımlamaz, Avrupa'yı, özellikle Üniversite eğitimini ve akademik kariyerini yaptığı Almanya'yı ve Almanca Dergileri tercih ederdi.
Bir keresinde verdiği fotoğraflardan birinin biraz flu çıkmasından dolayı makalesini İlim ve Sanat’tan geri çekmişti.
Çok aksi bir zattı ama ilim konusunda titiz olduğu için ben de kendisine hep saygı duymuş ve irtibatımı koparmamıştım.
Maddeyi Hoca'ya ben sipariş edecek ve takibini yapacak, kuruma gelişini sağlayacaktım.
Hoca ile görüştüm fakat, Hoca her zamanki gibi hemen kabul etmedi ve "Türkiye'de benim, bu içerikteki makalemi yayımlayacak bir Ansiklopedi var da benim neden haberim yok? " dedi.
Çaresizdim ama Hoca ile iyi bir iletişimimiz vardı ve bir keresinde odasında ikna etmek için ter dökerken, orada Hoca'nın misafiri olan ünlü Fotoğraf Sanatçımız Ara Güler de bana destek vermişti ve Hoca'yı Ansiklopedinin çıktığı binayı ve ortamı görmesi, eğer beğenirse yazması konusunda ikimiz birlikte ikna etmiştik.
Bir gün Hocayı getirip gezdirdim.
Ansiklopedideki ortamı görünce maddeyi yazmayı, maddeye asla dokunulmaması şartı ile kabul etti ve resmi siparişini yaptım.
Ardından uzunca bir zaman geçti, yayımlanma vakti yaklaşınca istedik ve Hoca maddenin yarısını gönderdi.
Ben de hemen ilk tetkik için Ahmet Bey'e gönderdim.
Aradan birkaç gün geçti, bir öğlen yemeği sonrasında Ahmet Bey'in odasında üç-beş arkadaşla çay içiyorduk, o sırada Ahmet Bey'in yine bazı sayfalara boydan boya çarpılar çektiğini fark ettim, başımı uzatıp hangi maddeymiş diye bakmak istedim.
"Ne bakıyorsun, senin öve öve bitiremediğin adamın, öyle maddi hatalar yapmış ki, tamiri imkânsız, ben de çiziyorum" dedi.
Korktuğum başıma gelmişti.
Fakat, bundan sonrasında konuyu kendimin en az etkileneceği şekilde çözmem gerekiyordu.
Hoca'yı birkaç gün sonra davet ettim, öğlen yemeği yedik ve ardından Ahmet Özel'in odasında kahve İçmek üzere ikisini karşılıklı oturtup konuyu açtım.
İlk başlarda Hoca hop oturup hop kalktı, maddeyi derhal çekeceğini söyledi.
Ahmet Özel sakin bir şekilde önce Hicri ve Rumi tarihlerin miladi takvime geçirilirken yapılan hatalarını gösterdi.
Sonra Arapça, Farsça, Osmanlıca ve diğer Doğu kaynaklarından madde ile ilgili bilgilerde, Batı kaynaklarına aktarılırken hangi hataların yapıldığını tek tek gösterdi.
Önceleri burnundan soluyan Hoca ciddileşmişti ve bilgilere, kaynaklara, sözlüklere, cilt cilt kitaplara bakıp yeniden yeniden kendi yazdıkları ile karşılaştırıp yumuşuyor, sorular soruyor, Ahmet Bey'i artık önemli bir muhatap olarak görmeye başlıyordu.
Osmanlıca kökenli, önemli bir madde konusunda, bilgiler ve belgeler akıyor ve o anlara karşı tarihi tanıklığım söz konusu oluyordu.
Ben de artık rahatlamıştım.
Bir saatten fazla süren bu konuşmalar sonucunda Hoca tamamen sakinleşmiş ve Ahmet Özel'in gösterdiği bütün yanlışlarını kabullenmişti, susmuştu.
Hala unutamadığım ve hiçbir zaman da asla unutamayacağım sahne ise Hoca giderken yaşandı.
O sıralar Ahmet Özel henüz 40 yaşlarında, hem Doğu hem Batı dillerine vakıf, doktorası olan genç bir ilim adamı, Hoca ise 65 yaşlarında, yalnızca Batı dillerine vakıf yetişkin bir Profesördü.
Vedalaşıp kapıdan çıkarken; o kocaman vücudu ile, Ahmet Özel'in eline eğilerek Bilgi'ye ve kaç yaşında olursa olsun Bilgin'in sahibine karşı gösterdiği saygıyı asla unutamam.
Bildiğim kadarı ile Hoca, vefat etti, Allah rahmet eylesin.
Ahmet Özel sessiz, sedasız, kendi halinde, volkanı derinlerde dolanan, kızınca minik esprileriyle herkese tebessüm ettiren, oldukça çalışkan olan çalışkan ve verimli ilim insanlarımızdan biridir.
Ahmet Özel’i İslam Araştırmaları Merkezi'nde tanıdım.
Daha önce kendisinden haberdar olamadığıma hep üzüldüğüm bir Âlimimizdir zira, dedim ya, Hoca ile aynı yıllarda, aynı üniversitede ama farklı fakültelerde okumuşuz.
İslam Ansiklopedisi'nin "Olmazsa Olmazıdır" Ahmet Özel.
O olmasaydı Ansiklopedi olur muydu ya da nasıl bir Ansiklopedi olurdu bilemiyorum.
44 Ciltlik Ansiklopedi’ de ki bütün maddeler istisnasız O'nun elinden, O'nun okumasından geçmiştir.
Ayrıca Ansiklopediye yüzlerce telif madde yazmış, yüzlerce maddeyi de redakte etmiştir.
Ahmet Bey, çağımız İslam Dünyasının medarı iftiharı olan büyük bir eserin, belki 100-150 yıl aşılamayacak olan bir Şaheserin, telif bir Ansiklopedinin ortaya çıkmasında emeği, alın teri en çok olan İlim Adamlarımızdan biridir.
Onun için dedim ya, “volkan’ı derinlerde dolanan”.
Haklıymışım.
Bu derin volkan eşi Ayşe Abla rahmetli olunca meydana çıkıp patladı.
Ayşe abla Ahmet Özel’in eşi ama benim gibi onu yakından tanıyan herkesin ablası, kız kardeşi, teyzesi, halası, ninesi ve unutulmaz vefakâr bir komşusuydu.
Yıllarca bizim de komşumuz oldu.
Bağlarbaşı’ndaki Kardeşler apartmanında altlı üstlü oturduk.
Eşimin ve benim ablam, çocuklarımın da teyzesiydi Ayşe Özel.
Vefat edince Ahmet Bey de şiir yazmaya başladı.
Yıllarca ilimle, hele fıkıh gibi biraz da sanata yakın olmayan bir ilim dalıyla haşır neşir olmasından dolayı Ahmet Özel’den hiç beklemediğim halde şiir çıkması, beni hem çok ilgilendirdi hem de sevindirdi.
Bitirirken, rahmetli eşi Ayşe abla için yazdığı şiiri ile bitireyim.
Sen Gittin
Sen gittin meleğim
Artık
Geceler fesleğen kokmuyor
Yıldızlar göz kırpmıyor
Ay yüzünü şaklamış
Sular geceyi öpmüyor
Sen gittin meleğim
Rüzgârlar küstü sahillere
Saçlar yüzümü okşamıyor
Sen gittin meleğim
Artık
Yapraklar fısıldaşmıyor
Turnalar göllere inmiyor
Pınarlar çağlamıyor
Sen gittin meleğim
Artık
Bu yerde
Kimse halim bilmiyor
Sen gittin
Havva’nın bütün kızlarını da
Alıp götürdün
Sen gittin.
Ahmet özel bu şiirini Ayşe Bengigül ablanın vefatının ardından yazdı.
Ve buna benzer hüzün dolu şiirlerini Kelebek adlı bir şiir kitabında topladı.
Dostum, arkadaşım ve camiamızın değerli ilim adamı Ahmet Özel’e hayırlı ve bereketli bir ömür, eşi, Ablam Ayşe Bengigül Hanıma da Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum.
Ferman Karaçam - Haber 7