Kendimizi Unuttuk
Virüs bize neler öğretmedi ki? Muhtemelen 5G’nin içinden fırlayıp dünyayı kuşattığını artık biliyoruz.
Virüs bize neler öğretmedi ki?
Muhtemelen 5G’nin içinden fırlayıp dünyayı kuşattığını artık biliyoruz.
Dünya süper güç merkezinin okyanus ötesinden alınıp, uzak Asya’ya verildiğine kesin, eminiz.
Bir Haber Sitesi allaya pullaya bir yazarını manşetine çekmiş: “falan yazar, şu işin arka planını yazdı”, diye de reklamını yapıyor.
Bakıyorum.
Falan yazar kişi bir gün önce, filanca kişi ile bir röportaj yapmış, oradan artan tortuları bir günlük köşe yazısına ucuz malzeme yapmış, hepsi bu.
Ağzı laf yapan sosyal medya kelamşörlerimiz kelle alıp kelle satıyorlar.
Öte yandan aklımız saraylarda, köşklerde dolaşırken, eteklerimiz çamur toplamaya, yerlerde sürünmeye devam ediyor.
Diğer yandan bilgi, bilgi, bilgi.
Başkalarından gelecek bir bilgi kırıntısı beynimize düşecek diye, beynimiz durmadan boş su kaynatıyor, kendisi bir şey üretmez oldu.
İyisi, kötüsü, doğrusu, yanlışı, avcısı, pusucusu...
Meraktan çatlıyoruz adeta.
Başkalarına bakmaktan boynumuz da kopacak.
Başkalarına laf yetiştirmekten kendimizi unuttuk.
Siperde bekleyen asker gibiyiz, kafasını çıkarana ateş ediyoruz.
O da bize ediyor tabii.
Derken kendimiz gine yokuz ortalıklarda.
Bu böyle olmaz millet.
Bi soluklanın ve dinlenin, her şeyi unutun, çok şey bilmeyin, hatta az bilin.
Virüs ortaya çıktıysa, çıktı.
Herkes bu konuda birer doktora yapmış sayılır.
“Bizim tarafa” kim ne kadar taş sallarsa sallasın, kolu yorulacak olan onlar.
Artık şu krizi fırsata çevirsek diyorum.
Yani kendimize dönsek, klavyelerimize biraz istirahat fırsatı versek.
Yıllardır şu, şu, şu tarafı ile okullardaki eğitilmelerine burun kıvırdığımız, eleştirdiğimiz, hatta karşı çıktığımız çocuklarımız şu an evlerimizde, onlarla yakından ilgilensek; hem dersleri ile, hem ahlaki durumları ile, hem dolu dolu sevgi vererek, hem hep birlikte cemaatle namaz kılarak, hem güle oynaya bir aile olmanın tadını çıkarsak fena mı olur?
Hani hep şikayetçi olmuyor muyduk, çocuklarımız şucu oluyor, bucu oluyor diye?
Evet oluyorduk.
İşte bunun da tam sırası.
Biraz kendimize dönsek, içimize eğilsek; Madem virüsten sonra hiçbir şey aynı olmayacaksa, niçin yeni dünyanın geleceğinde Türkiye’nin konumunu tartışmıyoruz?
Dil öğrenmenin, Ümmet’in, yetişebildiğimiz fertleri ile geleceğimizi konuşmanın zamanı, şimdi değilse, ne zaman?
Nereye gizlenirsek gizlenelim, dünyayı kirletip şimdi de korkudan inlerine kaçan şımarık ve merhametsiz zalimler kadar değilse bile bu dünyanın kirinde, pisinde bizim de payımız var.
Öyle ise bugün artık kendimize bir çeki düzen verelim:
Giyimler, kuşamlar, arabalar, gözlükler, ayakkabılar, çantalar, saatler, paralar, altınlar, gümüşler, statüler, makamlar, alkışlar, villalar, rezidanslar... hiç biri hayat kurtarmıyor.
Artık hepimiz bunun yakın tanığıyız.
Bizi dünyaya bağlayan ve hayatımıza dokunamayan bu zincirlerden kurtulmayı düşünelim.
Çok bilip, çok bilmenin havası ile kuru kuru kasılmayalım, az bilip o az bileğiyi hayatımıza nakşedelim.
Bizi bilmek değil, bizi yaşamak kurtarır.
Kurtulmanın formüllerine bakalım.
Hep başkalarına laf yetiştirip kendimizi unuttuk.
Kendimize dönelim ve İslam’ın Müslümanı olalım.
Madem hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, biz de eskisi gibi olmayalım.
CÜMLEDEN CÜMLEYE...
Ey gaziler!
Önümüzde deniz gibi bir düşman, ardımızda düşman gibi bir deniz var.
Tek çaremiz zafer ve kahramanlıktır.
Tarık Bin Ziyad/ G. Molla Abbas’ın Avrupa Maceraları.
Ferman Karaçam -
Haber 7