Ali Köse ve Linç Kültü
15 Temmuz hain işgal girişiminin dördüncü yıl dönümünde TRT bir program düzenledi.
Bu nefis programa, bazı konukların yanında, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Sayın Profesör Ali Köse de katıldı.
Konuşmaların sonunda, Sayın dekana da son sözleri soruldu, o da, konuşmasının başından beri süregelen intizam, mana ve intibakı iyice güçlendirmek ve devletin dikkatini çekmek açısından : “Bir FETÖ gitti, bin FETÖ geldi” diyerek programını bitirdi.
Bu programın ardından, sosyal medya denen yarasalar mağarasının izbe kovuklarına gizlenmiş FETÖ artıkları, kendilerini suret-i haktanmış gibi göstererek Ali Hoca’yı linç etmeye kalktılar.
Ali Köse’yi otuz yıldır tanırım.
İSAM’da yaklaşık beş yıl oda komşumdu.
Aynı apartmanda yıllarca altlı üstlü oturduk.
Çocuklarımız birbirimizin elinde ve evlerinde büyüdü.
Ali Hoca’nın da içlerinde bulunduğu bir grup ilim insanı, iş insanı, tıp doktoru ve akademisyenle beraber yaklaşık otuz yıldan beridir, her hafta meal ve hadis okuruz.
Ailece Antalya’ya gittiğimde evlerine uğramıştım.
Son derece köklü ve genişçe bir aile yapısı var.
Babası ve annesi adeta birer Osmanlı numunesi insanlar.
Özellikle Ege bölgesi başta olmak üzere Türkiye’nin her yerinden İslam davasına gönül vermiş olanlar ; 1970, 80 ve 90’larda bu aileye konuk olmuş, ekmeğini yemiş, ayranını, suyunu içmiş.
Ali Hoca’nın ağabeyi tam bir Mücahit.
Ali Köse, bu köklü ailede yetişmiş soylu bir çınar fidesi gibidir.
Çocukluğu ve gençliği dinle, dindarla, Kur’an’la, mücadeleyle, ilimle, edeple ve yüksek ahlakla bezenmiş bir aile içinde ve muhitinde geçmiştir.
İmam Hatip ve İlahiyat bitirmiştir ve sonunda o da, soylu bir çınar olmuştur.
Londra’da doktorasını, Türkiye’de doçent ve profesörlüğünü tamamlamıştır.
Ülkemizin en saygın İlahiyat Fakültelerinden Marmara İlahiyat Fakültesinde dekandır.
Doğuyu ve batıyı iyi bilir.
Son derece çalışkan, dil bilen, sürekli araştıran, yazan, okuyan, entelektüel bir kişiliğe sahiptir.
Din psikolojisi ve sosyolojisi asıl alanıdır.
Birçok eserinin yanında, özellikle kendisi gibi değerli bir akademisyen ve ilim insanı olan Profesör Talip Küçükcan’la birlikte yirmi civarında batı ülkesinde sosyal hayat ve din konusunda yaptığı çalışma, Türkiye’de bu alanlar üzerine düşünenler ve “iş” yapmak isteyenler için mükemmel bir eserdir.
Ali köse ve onun muhtereme eşini ve ailesini utanmadan, sıkılmadan hedef alan ve onu ; tasavvuf düşmanı, ehl-i sünnet dışı
biri olarak göstermek isteyenler belli ki, Hoca’yı, değerli eşini ve çocuklarını hiç tanımıyorlar.
Yalan, algı ve bilgisizlikle, içinde bulundukları kabilenin çukurundan yıldızlara taş atanlar, unutmasınlar ki, Ali Köse gibi bu ülkenin ender yetiştirdiği yıldız kişi ve Âlim insanlara, onların taşları asla ulaşmaz, o taşlar dönüp, cehalet cenderesi olan kendi kafalarında patlar.
Ben, otuz yıldan beridir Ali Köse Hoca’nın bir tek tasavvufa karşı kelimesini duymadım veya en ufak bir tavrını görmedim.
Söylenenlerin, yazılanların hepsi yalan ve iftira.
Onun ne dediğini anlayamama cehaleti.
Tam tersine Ali Beyin tüm aile fertleri ve kendisi bu ülkenin hamurunu yoğuran; Ahmed Yeseviler, Ahmed-i Hâniler, Yunus Emreler, Mevlanalar ve diğer tasavvuf öncülerine karşı son derece saygılılar dahası, babası da Rufai tarikatına bağlı muhterem bir kişiliktir.
Din ve iman bağlılığı, vatan sevdası ve Peygamber (as) aşkı, bu yüksek değerlere samimi bağı olan Hoca’yı, bir daha 15 Temmuzlar yaşanmasın diye teyakkuzda tutuyor.
Bu hasbiliği ve samimiyeti anlamayan ya da anlamak istemeyenler dönüp etrafa ve dünyaya baksınlar.
İslam dünyasında ve özellikle Afganistan’da gruplar, topluluklar veya cemaatler Müslüman olduğu halde niçin birbirini kırıyor ?
FETÖ, kırk yıl boyunca bizi dinle kandırıp, ülkenin en zeki ve yetenekli çocuklarını devşirip, robotlaştırıp, mankurtlaştırıp CIA’nin, MOSSAD’ın emrine verip, Türkiye’yi bombalatmadı mı?
Kılcal damarlarımıza sızdılar.
Devlete sızdılar.
Aileleri böldüler.
Grup, din, bağlılık taassubuyla devletin içinde devlet olup ülkenin tapusunu bir dolara satmaya kalktılar.
Dahası, iki neslimizi heder edip, dine ve dindara olan saygıyı, sevgiyi zedelediler.
Ali Bey ve ailesi; 1960’da, 70’de, 80’ de ve 28 şubatta işte bu melanet ve sinsi bela ile göğüs göğüse mücadele ettiği için, vatanını sevdiği için, dinini, diyanetini önemsediği için, bir daha bu karanlık kâbusun üstümüze çökmemesi için, titiz olunması gerektiğini söylüyor.
Gerçek bir aydının, hakiki bir mü’minim, vatanını seven bir âlimin yapması gereken de budur.
İslam’ın sevgi, muhabbet, şevk ve merhametli yanını temsil etmesi, bu yolda büyüyüp teşkilatlanması gerekirken, gözünü devlete kilitlemiş gruplar, topluluklar ( veya adına ne dersek diyelim cemaatlar) yarın devlet içinde birbiri ile itişip kalkışınca Türkiye ikinci bir Afganistan olmaz mı?
Ali köse bunu söylüyorsa, hata mı ediyor?
Sonradan öğrendik ki FETÖ, kurs ve dershanelerinde öğrencilere, bu ülkenin Cumhurbaşkanına beddua ettiriyormuş.
“Bugün de bazı gruplar veya topluluklar dershanelerinde, kurslarında geceleri öğrencilerine, Türkiye’nin Cumhurbaşkanına, yöneticilerine beddua ettirebilirler, uyanık olalım” diyor, bunun neresi yanlış?
Ali Hoca, başkaları gibi makamının koltuklarına yapışıp, ülkesini elinin tersi ile itmiş biri değildir.
Ali Hoca hakiki bir vatanseverdir.
Ali Hoca gerçek bir âlimdir.
Ali Hoca mükemmel bir yöneticidir.
Ali Hoca kendisi aydın olan ve etrafını aydınlatan bir münevverdir.
Ali Hoca yardımsever, üretken, öğrenci ve idare ettikleri ile dost ve arkadaş olmasını bilen, Hafız ve Kur’anın dilini iyi bilen kaliteli insanlar yetişsin diye, kimsenin hayal edemediklerini gerçekleştiren değerli bir idarecidir.
Ali Hoca, 28 şubatta herkes dipten dibe saklanırken, İlahiyat Fakültesinde, başörtü mücadelesi veren mağdure kız öğrencilerle birlikte polis barikatlarını yarıp, öğrencileri dershanelere sokmuş mücahit bir ilim insanıdır.
Ali Köse ve ailesi bu coğrafyanın tertemiz asil ruhu, bu ülkenin aslı, kendisi ve ana damarıdır.
Karanlık mağaralarının izbelerinden, Ali Köse ve çok değerli hanımefendi eşine hakaret edenler, bu ülkeyi ve bu ülkenin binbir emekle yetişmiş Ali Köselerini ötekileştireceğini sananlar yanılıyorlar.
Sinsice, ileride Türkiye’yi de diğer ülkeler gibi kabileler arası kan pazarı yapmaya çalışanlara esir olmuş, müstemleke ruhlu klavye zibidileri, başlarını kaldırıp içlerindeki ajanlara baksınlar.
CÜMLEDEN CÜMLEYE...
...Ya Rabbi, çiçek çiçek biz Senin bahçendeyiz,
Sana kul olmak şeref, her nimetin bir çeyiz.
Buranın ötesi var, öte bekliyor bizi;
Yüzme yok, Sandal köhne, geçmek zor bu denizi...
Bahaeddin Karakoç/ beyaz dilekçe
Ferman Karaçam - Haber 7