Bizim Dağın Eşkiyası Ve Ötesi

Bizim Dağın Eşkiyası Ve Ötesi

Kültür Edebiyat

 Daha önce de yazmıştım.

Bu eşkiya, bizim dağın eşkiyası değil.

Ulaşımın; ulaşımın paralelinde adaletin geç tecelli ettiği veya hiç uygulanamadığı eski zamanlarda, hem bizim topraklarımızda, hem de başka memleketlerde eşkiya eksik olmazdı. 

Genellikle sokak kabadayılığı yaparak tanınmış bir kişi etrafında toplanan, dağlarda yaşayan, yol kesip haraç alan, kız kaçıran, insan öldüren, kendi koyduğu kurallara göre adalet dağıtan bir kişi ya da bir guruba eşkiya diyoruz.

PKK ilk zamanlarda yani, 1980’lerin ilk yarılarında eski Türkiye’nin Kürtlere uyguladığı baskı, zulüm, işkence, asimilasyon, red, inkâr uygulamalarına isyanla ortaya çıktı ve bu haksız uygulamalar sebebiyle hem dağlarda yuvalandılar, hem de Doğu ve Güneydoğu’da önemli bir taban elde ettiler. 

O sıralarda PKK için, belki, bizim dağın eşkiyası denebilirdi. 

Fakat, 2000’li yılların başlarından yani, AK PARTİ hükümetlerinin iktidara gelmesinden sonra, birçok alanda olduğu gibi, Kürtlere yönelik uygulamalarda da devrim niteliğinde kararlar alındı ve hayata geçirildi. 

Hatta, “ Kan kusup Kızılcık Şerbeti İçtim” deyimini de, o zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ifade ederek ve siyasi hayatını riske atarak, devletin Oslo görüşmelerini yapmasına izin vermişti. 

Ne var ki, daha sonra Oslo’da masanın devrilmesinden, Çukur eylemlerinden ve Habur’da ortaya konan parmak sallama olaylarından sonra, net olarak PKK’nın “ Bizim Dağın Eşkiyası” olmadığı anlaşıldı.

Anlaşıldı ki, PKK’nın ipi Türkiye düşmanlarının elinde.

Görüldü ki; PKK marifeti ile Türkiye bölünmek isteniyor, Kürtlere İslam Dininin dışında başka bir din, başka bir kültür, başka bir hayat tarzı empoze ediliyor, Ortadoğu’da, Türkiye ile, Arap-İslam dünyası arasına, bir kalın duvar örülerek, İsrail ve Haçlı dünyasına hizmet edecek bir devlet amaçlanıyor.

Türkiye güçsüz, takatsiz, bir kısmı bölünmüş, kara sınırları yeniden çizilerek iyice zayıflatılmış, denizlerde kulaç atamaz hale getirilmiş olarak kalsın isteniyor.

Bunun için, en başta PKK olmak üzere diğer piyonlar kullanılıyor.

Ancak Türkiye’nin bu kalıplara sığmayacağını, Suriye’de, Irak’ta, Akdeniz’de, Libya’da, Azerbaycan’da daha büyük adımlar attığını gördükçe çıldırıyorlar; öfkelerinden, kinlerinden ve kabullenemeyişlerinden dolayı kuduruyorlar.

Vicdanları tamamen köreldi ve insanlıktan çıktılar artık. 

Keşke bir çeşit hayvana benzeselerdi.

Bu son orman yangınları gösterdi ki, hayvandan daha aşağı bir derekeye düştüler. 

Tahrif edilmiş, sadece insana ait değil, bütün canlılara, bitki ve hayvanlara özgü merhamet özelliklerini kaybetmiş dinlerin, Hak ve hakikate karşı yürüttükleri bu savaş, yakma eylemi ile yepyeni bir boyuta taşınmıştır. 

Kin ve düşmanlık; terör ve terörizm boyutlarından; doğaya, tarihe, bitkiye, hayvana, eşyaya, kültüre, tüm insanlık ve canlı değerlerine karşı bir merhaleye sıçramıştır. 

Ortalıkta; bir dron, bir insansız araç kullanılarak, lazer vasıtası ile istenen her yerde, ormanların yakılacağından bahseden iddialar dolaşıyor. 

Gerçekten tarihin sonu gibi özellikler taşıyor bu iddialar. 

Ben buradan, TBMM’ni tarihi bir göreve davet ediyorum: TBMM derhal, orman yakanlara karşı çok ciddi kanunlar çıkarmalıdır.

Suç: cana, mala, bitkiye, oksijene, eşyaya, ekonomiye ve tüm canlı yaratığın hayatiyet bulduğu doğaya karşı cinayet işleme suçu olmalı ve tüm dünyaya örnek olacak şekilde bunun cezası tartışmasız ölüm, olmalıdır. 

Ayrıca Türkiye bu yeni savaş türlerine karşı sürekli kendini geliştirmeli, buna göre tedbir almalıdır.

Bir sözüm de; Türkiye, bu insafsız zalimlere karşı ölüm kalım mücadelesi verirken, kapı kapı dolaşıp, mevcut iktidarı ve Başkan Erdoğan’ı eleştirmekten başka bir sermayesi olmayan, bu şekilde seçmen avlamaya çalışan, AK PARTİ’yi zayıflatmaktan gayrı hiçbir işe yaramayacak girişim sahiplerinedir: 


“Dost bî vefâ, felek bî-rahm, devran bî-sükûn/

Dert çoh, hem-dert yoh, düşmen kavî ve tâli zebun” 


Yani, Fuzûlî diyor ki:

“dost vefasız, felek acımasız, dünya karışık/ 

Dert çok, derdimi paylaşanım yok, düşman güçlü ve zalim, talihim aciz” 

İnsan düşünmeden edemiyor, anladık, PKK’nın ipi, tasması, zinciri Habil-Kabil savaşından bu yana Şeytanın, nefislerin ve şeytanlaşmış insan kılıklı zalimlerin elinde.

Peki ya, bizim sanıp, geçmişte, Bakan, Başbakan yaparak bağrımıza bastıklarımızın durumu nedir? 


Ferman Karaçam - Haber 7 

 

Paylaş