Basın Özgürlüğü mü Dediniz?
Üç gün önce çalışan gazetecilerin gününü kutladık.
Ben de,
yazıma başlamadan evvel, basın emekçilerinin gününü bütün kalbimle kutluyor ve
yağmurda, karda, fırtınada, depremde, sel baskınlarında, savaşta... Canlarını
tehlikeye atarak topluma haber ulaştıran gazetecileri minnet ve şükranla
selamlıyorum.
Kabul edelim
ki, gazete emekçileri sadece iklim şartlarının zorluğu ile mücadele etmiyor,
aynı zamanda, yaşadıkları psikolojik ve bedensel travmalara karşı da, hayatın en
muhataralı alanlarından haber çıkarmaya çalışıyorlar.
Son
zamanlarda pandemi haberlerini verirken hangi sorun ve sıkıntılarla
karşılaştıklarını hepimiz görüyoruz.
Fakat ne
yazık ki, canları pahasına ülkemize, dünyada neler olup bittiğini ulaştırmaya
çalışan bu emekçi kesim, bazı siyasi zihniyetler tarafından, en çok istismara
ve gadre uğrayan kesim olmuştur.
Bizim
ülkemizde özellikle Sol ve Sosyal Demokrat zihniyet gazeteciliği ve
gazetecileri hep kendi düşünce kalıplarında görmeye alışmışlardır ve istismar
ederler.
Gazete mi
dediniz, elbette sol düşünceyi savunur.(!)
Gazeteci mi,
muhakkak surette solcudur.(!)
Bu anlayış
Jön Türkler ve İttihat Terakkiden itibaren bir gelenek olarak yerleşmiş ve
bugün de CHP hala aynı fikirdedir.
Bilinen bir
şeydir, 1930’ların, 40’ların CHP’si bir tabu gibidir, eleştiremezsiniz.
Parti’yi,
parti liderini, şefini, yöneticisini, taraftarını, yazarını, çizerini asla
eleştiremezsiniz, onların adeta dokunulmazlığı vardır.
Bugün de CHP
yönetimi, ileri gelenleri, aynı geleneğin takipçisidirler.
Eleştirirseniz
Selin Sayek Böke, Gürsel Tekin ve Kılıçdaroğlu gibi sizi alenen iktidara
gelince “ya kırk katır, ya kırk satırla” tehdit ederler.
Bugün, CHP
yöneticileri tarafından kendilerini eleştiren basına ve basının emekçilerine
yapılan tehditleri biliyoruz, peki Kılıçdaroğlu’nun sık sık icraatlarını
savunduğu, kendisi de gazetecilikten gelen, şiir yazan bir Başbakan olarak
Bülent Ecevit’e ne demeli?
Ecevit de
basın çalışanlarına karşı hiç müsamaha göstermedi.
Tam tersine
eza ve cefa çektirmekten geri durmadı.
O Başbakanken
çok sayıda sıkıntı çekenleri elbette biliyorum, ama Ecevit’in Başbakanlığı
döneminde, yayın yoluyla basit bir eleştirimizden dolayı, benim bizzat çektiğim
sıkıntılar var.
Gecenin bir
vaktinde, teröristleri aldıkları parmaklıklı, paletli araçla bizi evimizden
apar topar aldılar ve yıllarca mahkemelerde süründürdüler.
Oturduğum
mahallede gece yarısı evime baskın yapıldı ve çocuklarım büyük travma
yaşadılar.
Evimden adeta
bir terörist, bir katil gibi alındım.
Geçen gün,
emekçi gazetecilere Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını dinlerken, o günleri
hatırlayıp acı acı gülümsedim; basın özgürlüğünden, gazeteci haklarından öyle
ballandırarak anlatıyor ki, sanırsınız bunlar sahiden sütten çıkmış ak kaşık..!
Kılıçdaroğlu
ve CHP zihniyetine sorarım, sizi eleştirenler, sizin, kurmaylarınızın ya da
sözcü gazetesinin ve ya halk tv’nin Erdoğan’ı eleştirdiği gibi eleştirse o
zaman ne yapardınız?
İktidar
değişiminin halkın oyu ile yapılacağından ümidinizi kestiğiniz için memlekete
deprem, yangın, sel ve darbe çağrıları yapacak kadar, hazımsız ve pervasız
oldunuz.
Gerçekte %52
oyla seçilmiş olan bir Cumhurbaşkanına “sözde” demek mesela nasıl bir
eleştiridir?
Yok, yok siz
gerçekten çok ileri gittiniz.
Size yapılan
eleştirilere karşılık verirken de haddinizi iyice aştınız.
Artık
profesyonelce yalan da söylüyorsunuz.
Profesyonelce
algı da yürütüyorsunuz.
Profesyonelce
dün söylediklerinizi, bugün inkâr da ediyorsunuz.
Dün Gazete
emekçilerine söylediklerinizi, tehditlerinizi, onları azarladığınız günleri,
çabucak unutuyor ve yüzünüz kızarmadan, bugün onların karşılarına geçip basın
özgülüğünden söz edebiliyor olmanız gerçekten pişkin ve yalancı olmanın en
somut örneğini oluşturuyor.
Bir basın mensubu olarak bu hadsizliğinizi kınıyor ve basın özgürlüğü cümlesi kurmanızdan tiksiniyorum.
Ferman Karaçam - Haber 7