Bizim Hırsızlar Masum Mu?

Bizim Hırsızlar Masum Mu?

Kültür Edebiyat

Hoca Nasrettin’imizin, hepinizin bildiği meşhur fıkrasıdır:

Bir gece Hocanın evine hırsız girer.

Evin bütün eşyası olan birkaç hasır, kilim ile birkaç tava ve tencereyi alır götürür.

Hoca sabahleyin kalkınca konu komşuya dert yanar.

Evdeki bütün eşyaları hırsızın çaldığını, üzgün olduğunu söyler.

Komşulardan biri, hocanın uykusunun çok derin olduğunu, bir diğeri kapıyı sağlam kilitlemediğini, bir başkası hırsıza karşı hiçbir tedbir almadığını söyleyince Hoca öfkelenir: “ A be komşular hırsızın hiç mi suçu yok? “ der.

Aynen bu durumdayız.

Vatandaş mağdur.

Hırsız pişkin ve masum.

Başkan Erdoğan sık sık Türkiye’de hemen her konuda inanılması güç olan büyük devrimler gerçekleştirildiğini fakat aile, eğitim, yargı ve kültür konularında daha alınacak mesafeler olduğunu, bu alanlarda yeni düzenlemelere ihtiyaç olduğunu ve bunların yapılacağını dile getirir. 

Elhak doğrudur.

Rahmetli Özal’ın dediği gibi, gören gözler için Türkiye, son yirmi yılda gerçekten çağ atlamıştır.

Ne var ki yukarıda dile getirilen alanlarda daha yapılacak işler olduğunu hepimiz görüyoruz.

Mesela şu yargı konusu.

Ceza yasaları.

Hırsızlık konusu.

Savcılarımız, kâtiplerimiz, komiserlerimiz, emniyet amirlerimiz, polislerimiz, bekçi babalarımız ve insanlarımız hepimiz yorulduk şu hırsızlardan arsızlardan. 

Yakalıyor, bırakıyoruz, yakalıyor az bir ceza verip

Salıveriyoruz hırsızları ve cezaevine sık sık girip çıkmaktan dolayı kanıksayıp iyice ustalaşıp pişkinleşiyorlar. 

Hırsız; vatandaşın bir ömür çalışıp biriktirdiği ev parasını çalıyor, emniyetimiz, polisimiz büyük emekler, saatlerce kamera kayıtları izlemeler ve cansiperane çalışmalar sonucunda suçluyu yakalanıp adalete teslim ediyor, suçlu cezaevine giriyor, ama diğer taraftan vatandaşın ev parası gidiyor, hırsız çaldığı parayı yiyip yutmuş, vatandaş haklı olarak ağlayıp sızlanıyor.

Hırsız, başka bir vatandaşın dükkânının kilidini kırıyor veya yan tarafın duvarından mazgal açıp dükkânı soyuyor.

Dükkânın altını üstüne getiriyor, göze gelen, para eden malları yükleyip götürüyor.

Aylar sonra yakalanıyor.

Ortada ne çalınan mal var, ne de onlardan bir iz var.

Nihayet yakalanıyor ve cezaevine giriyor.

Vatandaşın malı, emeği, yıllarca didinip devşirdiği alın teri gitti.

Hırsız kısa bir süre sonra hapisten çıkıp mesleğini tekrar icra ediyor, yine yakalayıp içeri atıyoruz.... Ve hırsızın bu dönme dolabı böylece arsızca, hayâsızca dönüp duruyor, olan vatandaşa oluyor. 

Hatta bir istatistik var mı bilemiyorum ama bazı emniyet mensuplarımızın söylediklerine bakılırsa hırsızlık olayları diğer aylara göre, sonbahar aylarında daha da artıyormuş, bunun sebebi şuymuş: hırsız nasıl olsa bahara hapisten çıkacağını bildiği için, kışı hapiste geçirip, yeme, içme ve barınma sorunlarından kurtuluyormuş. 

Hâlbuki teröriste, hırsıza, kırıp dökene, kapkaç yapana ve vatandaşımıza maddi hasar veren diğer magandaya suçunun karşılığı olan cezasının yanında, çaldığı ya da hasar verdiği malı ve parayı tazmin etme yani, ödeme zorunluluğu getirsek, cezalarını da arttırsak zaten psikolojisi alt üst olan ve mağdur olan vatandaşımızı bir parça tatmin etmiş, rahatlatmış olsak olmaz mı? 

Bu gibi şeyler ille de bir gâvur memalikinde uygulanınca, oradan alıp da mı uygulayacağız ki, kıymeti olsun?

Bakın Hollanda uyguladı ve birkaç hafta içinde hırsızlık olayları neredeyse bitti.

Gerçi Türkiye’de de anarşik olaylarda, olayın şekline göre vatandaşın zararı tamamen veya kısmen devlet tarafından ödeniyor, fakat niçin failine ödetmiyoruz da bütçeden ödüyoruz? Hırsızın hiç mi suçu yok?

Bizim hırsızlarımız Hollanda’nın hırsızlarından daha mı masum ki, hırsızın ve arsızın verdiği zararı, ziyanı kendisine ödetmiyoruz veya olaylarda hiçbir dahli olmayın vatandaşın vergisinden karşılıyoruz? 

Bir an önce Adalet Bakanımız, bu ve benzeri çarpık yasaları ele almalı ve düzeltilmesi için adım atmalıdır, aksi takdirde, sayıları giderek artan ve canı yanan vatandaş er veya geç bunun bedelini ödetir. 

 

 Ferman Karaçam - Haber 7  

 

 

Paylaş