Peker’den Tekin’e Aynı CHP..!

Peker’den Tekin’e Aynı CHP..!

Kültür Edebiyat

 Şu bunaltıcı korona döneminde iyi şeyler duymaya hepimizin çok ihtiyacı var. 

Bugün ben de size, bu iyi şeylerden birini yazmak istiyordum, fakat tam, iyi olanı yazarken karşıma çıkan, iyinin içindeki kötüyü sonradan farkettim. 

Biz yine de iyi olandan başlayalım...

Kısa adı İLEM olan İlmi Etüdler Derneği iyi mi, iyi, güzel mi, güzel bir projeye imza atmış.

Kültür Bakanlığının da desteğini alarak İDP yani, İslamcı Dergiler Projesi adında çok mükemmel bir çalışma yapmış.

Yıllar önce yazdığım ve benim de unuttuğum makale, şiir, röportaj, haber.. ne varsa hepsini bulduğum ve çok mutlu olduğum bir proje.

Siz de eğer isterseniz, geçmişte yayımlanmış dergileri ve o dergilerdeki makaleleri bu İDP denen projenin içinde bulabilirsiniz.

Bu çalışmanın içinde dolaşırken “Doğan Güneş” adında bir dergi ile karşılaştım.

Dergi, 1947-48 yılları arasında İstanbul’da çıkan ve haftalık olarak yayımlanan bir mevkûte. 

Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Mustafa Ilık, fakat esas olarak yazıların neredeyse tamamına yakını, içindeki; siyasi, ilmi, ahlaki, felsefi içerikli yorum, tahlil ve tenkitleri başyazar Mahmut Cevdet Sezer tarafından yazılıp, yayımlanıyor.

Diğer yazılar da onun denetiminden geçiyor.

Topu topu on sayı çıkabilmiş. 

Çıkabilmiş, diyorum çünkü 1947’de Cumhurbaşkanlığı koltuğunda kendisine zorla “Milli Şef” dedirten CHP’nin genel başkanı İsmet İnönü, Başbakanlık da ise kelime anlamı “ gözü pek ve cesur” olan “Peker” soyadını, CHP genel sekreteriyken Mustafa Kemal tarafından aldığı söylenen ve diktatörlük heveslerini mütedeyyin insanlar üzerinde doya doya uygulayan meşhur (!) Recep Peker ( 7 Ağustos 1946’dan, 10 Eylül 1947’ye kadar) ve Trabzon’un Saka Oğulları ailesinden Hafız Yunus Efendinin oğlu (çok ilginç..!) CHP’li Hasan Saka var ( 10 Eylül 1947’den itibaren) yani sonuçta iktidarda CHP vardır.

Doğan Güneş dergisinin sayfaları arasında dolaşırken Mahmut Cevdet’in şiir ve yazıları dikkatimi çekti, aynı zamanda bu isim bana oldukça aşina geldi.

Sonunda hatırladım.

Mahmut Cevdet Sezer adı merhum Ali Ulvi Kurucu’nun hatıralarında da geçiyordu. 

Ve işte şimdi sizlerle; bu hatıraların 3. Cildinden, yazarlığının ve şairliğinin yanında Kabataş Lisesinde Celal Hoca, Nurettin Topçu, Ali Nihat Tarlan ve Faruk Nafız Çamlıbel gibi meşhur şahıslarla birlikte öğretmenlik yapan Cevdet Bey’e, İsmet İnönü’ye yazdığı bir şiirden ve yaptığı eleştirilerden dolayı, rahmetli Ali Ulvi Kurucu’nun cümleleriyle CHP’nin uyguladığı zulmü paylaşacağım. 

“ Medine-i Münevvere’de tanıştığım ve fikri hayatımda çok mühim tesiri bulunan zatlardan birisi de Muallim Mahmut Cevdet Sezer Bey’dir. 

Kendisi 1949’da Türkiye’den Medine’ye, başından çok üzücü hadiseler geçtikten sonra, firar ederek gelmişti... İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi’nde okumuştu.

Felsefe ve Psikoloji muallimi idi. 

1947 yılında “Doğan Güneş” adında bir dergi çıkarmıştı. 

Arapça ve Fransızcası çok kuvvetliydi. 

Dergisinde İsmet Paşa’ya hitaben bir şiir yazmıştı. 

Şiir dergide çıkınca aleyhine dava açılmış. 

Hâkim, Cevdet Bey’i akli muvazenesinin muayene ve tespiti için âdli tıbba sevk etmiş. 

Tabiî muayene, tespit filan yok.

Maksat Cevdet Bey’i ağır şekilde cezalandırıp bir şekilde susturmak. “ 

Buradan itibaren Cevdet Bey’in kendisi anlatıyor: 

“ Tımarhane, Allah kimseyi düşürmesin, bir çiledir. 

Fakat tamamlaması çok güç bir çiledir. 

Beni azgın delilerin içine koydular.

Öldürmüyor, süründürüyorlar.

Allah razı olsun, iyiliğini unutmam Doktor Ali Kemal Belviranlı Bey ziyaretime gelirdi. O zaman tıbbiyede talebeydi, hastaneye girince doktor gömleğini giyer, gardiyanlar onu bırakırdı. 

Teselli bulmak mümkün değil.

Kendimi Kur’an-ı Kerime verdim, her gün bir kere hatim indirmeye başladım.

Manasını da anlıyorum.

Bir gece namaz kılıyordum.

Azgın delilerden biri geldi, üzerime işedi. 

Bütün üstüm başım battı. 

Hastabakıcıları güç bela uyandırdım, üstümü değiştirdim. 

İntihar haram, çıkmak imkânı yok, bu şekilde yaşamak zor. 

Doktorlar geliyorlar, tecrübe ediyorlar; ben onları suale çekiyorum; konuşa konuşa, mırıldana mırıldana gidiyorlar: ‘Bir şey yok yahu bunda...’ filan diyorlar.

Fakat Ankara’dan emir var, çıkarmayın, diye...

Bir gün hastanede vazife gören doktorlardan birisi yanıma geldi.

Sordu: ‘...Efendi, sizin isminiz nedir?

Mahmut Cevdet.

Soyadınız?

Sezer.

Efendim, zatiâliniz Kabataş Lisesinde Felsefe ve Psikoloji Hocası mıydınız?

Evet.

Hocam ben sizin talebelerinizden filanım. 

Hocam, hem hastam hem de hocamsınız.

Sizin buradan kurtulma şansınız yoktur.

Kaçmaktan başka çare bulamazsınız. 

Şimdi havalar güzel.

Sabah namazlarını bahçede kılacaksınız.

Hastabakıcılar, sizin sabah namazlarını bahçede kılmanıza alışacaklar.

O saatte etrafta kimse olmaz.

Uygun bir vakitte duvardan atlayıp kaçacaksınız.

Başka çareniz yoktur. “ 

Ali Ulvi merhumun “ Benim Şiir Hocam” dediği, Bediüzzaman’ın yaşlı ve hasta haliyle mahkemesini izlemeye gittiği eğitimci, şair, yazar, tercüman, ilim ve tasavvuf insanı ve aynı zamanda bir gazeteci olan Mahmut Cevdet Bey’in kaçışına diğer büyük desteği de rahmetli Hasan Basri Çantay verir.

Cevdet Hoca’yı önce Suriye’ye göndermiş, ardından, Şam’dan Medine’ye giden bir deve kervanıyla da 1949 Yılında Medine’ye göndermiş. 

Hoca’ya yapılan İşkenceler arasında en önemlisi, tedavi bahanesi ile tımarhanede belinden bir su alınmış, bu olaydan sonra hoca toparlanamamış.

Fahreddin Razi’nin Tefsi-i Kebirini de tercümeye başlayan Cevdet Hoca kendisine yapılan iğneden sonra iflah olmamış, 1983 yılında Medine-i Münevvere’de vefat etmiş. 

Zaman zaman insan hakları, fikir özgürlüğü gibi laflar eden CHP’ye 27 yıllık tek parti diktası dışında bu millet, 71 yıl içinde toplam 6 yıl iktidar hakkı vermiştir; bu altı yıllık iktidarın tamamı da koalisyonlardır, tek başına bu millet CHP’ye yetki vermemiştir, vermez de.

Neden mi?

Çünkü bu millet onun iktidarındaki işkence ve zulümlerin sadece geçmişte kalmadığını, es kaza iktidar olsalar, aynı şeyleri tekrar yapacaklarını derin ferasetiyle seziyor. 

Hatta bazen kendileri de açıkça söylüyorlar. 

Ne demişti Gürsel Tekin : “Biz iktidara geldiğimizde ertesi gün bu gazetelerin tamamına el koyacağız, tamamına...” 

Demek ki zihniyet değişmiyor; Peker’den Tekin’e, aynı CHP.

Ferman Karaçam - Haber 7 

 

 

Paylaş