Hz. Ali Diyor Ki - 8
Bir önceki gün yani, 27 Aralık 2021 pazartesi günü İstiklal Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un vefatının 85. yıl dönümüydü.
Aynı gün büyük mütefekkir, şair ve duygu adamı Sezai Karakoç’un da vefatının 41. Günüydü.
Her ikisini de saygıyla, muhabbetle ve hasretle anıyorum.
Sezai Karakoç, Âkif’in vefatının 27. Yılında, 1963’de Yeni İstanbul Gazetesi’nde bakın Âkif için neler yazmış:
“Bugün Türkiye’nin belli başlı noktalarında Âkif anılıyor.
Aslında kendimizi anıyoruz.
Çünkü büyük insanlar, kendilerini değil milletlerini yaşamışlardır.
Büyük insan, milletin cevheridir.
Yumurtanın sarısı ve yoğurttaki yağın kaymakta toplanması gibi, milli cevher, büyük insanda toplanır.
Âkif, İslamın ve milletimizin en çok sise battığı bir vakitte geldi.
Yine de o deniz gibi günlerinde, olup biteni en parlak gün ışığıyla görüyormuş gibi gördü.
Maddi ve manevi sefaletten çarpılmış ve deforme olmuş bir topluluk içinde, günlük faydaları ve alkışları üstüne bulaşmış bir tozmuş gibi silkerek, ölüm korkusu nedir bilmeyerek, dışa ve içe karşı, İslam idealini haykırdı.
Umudunu hiç kaybetmedi.
Vaaz kürsüsünde ateşti, cephede mitralyöz.
İstiklâl Savaşı’nda, adeta aç ve cephanesiz orduya onun şiiri ekmekti ve cephaneydi..”
Öyle ise biz de, bu yazımızda milletimizin üç cevherini birlikte yad edelim ve her üçüne birden rahmet ve mağfiret dileyelim:
Valisi aracılığı ile yöneticilere ve yönetimlere öğüt ve nasihat veren Peygamber Efendimiz’in (SAV) damadı, Allah’ın (CC) Arslan’ı Hz. Ali’yi; onun mesajlarını Türkçe’ye çeviren milli şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’u ve yakın zamanda aramızdan ayrılan büyük mütefekkir, yazar ve duygu adamı Sezai Karakoç’u.
Ve daha önce yedi bölümünü yayımladığımızda oldukça takdir gören, beğenilen, beklenen “Hz. Ali Diyor Ki” adlı kitaptan sekizinci bölüme devam edelim.
HİÇ BİR İŞİ İHMAL ETME
Sakın azamet, yani büyüklük taslama ve bu halin seni fakir ve yoksullarla uğraşmaktan men etmesin.
Zira bazı işlerini çok fazla mühim görebilirsin, bu durumda yoksulları yüzüstü bırakabilirsin, böyle yaparsan durumun mazur görülemez.
Onlara asla ekşi çehre de gösterme, onları düşünmekten geri durma.
Hatta belki de çevrende fakirleri, yoksulları önemsemeyenler olabilir ve onların işleri sana kadar ulaşamayabilir.
Bu durumda olanları da araştırmalısın.
Sırf bunlar için Allah’tan korkan, alçak gönüllü, emin olan, güvenilir olan birilerini bu iş için tahsis et ki aranızda vasıta olsun ve onların işini sana bildirsin.
Hasılı bu meselede öyle davran ki, Allah’ın huzuruna çıktığın zaman,
“Gücümün yettiğini sarf ettim” diyebilesin.
Bilesin ki, halkın bu kesimi adalet ve yardıma, başkalarından daha çok muhtaçtır. Onun için her birinin hakkını vermeye son derece itina et.
YETİMLER, YAŞLILAR ve İHTİYAÇ SAHİPLERİ
Aynı şekilde hiçbir çaresi olmayan yetim ve yaşlıların geçimini de üzerine al.
İşin gerçeği, bu işler yönetici olarak sana ağır gelir.
Lakin şunu unutma ki, ne kadar hak varsa hepsi de ağırdır.
Bu yükü Allah o kimselere kolaylaştırır ki; bulunduğu halden ziyade, işin sonunu düşünerek nefsini zorluğa alıştırır ve Allah’ın vaadinin kendisi için er veya geç vuku bulacağından ve doğruluğundan kesin olarak emin olur.
İhtiyaç sahipleri için sırf kendileri ile meşgul olacağın bir zaman ve mekan ayır ve hepsiyle beraber otur da, seni yaratan Allah’ın rızasını celp edecek bir tevazu göster.
Sonra, yardımcılarını, muhafızlarını, zabıtalarını yanında bulundurma ki, söylemek isteyen çekinmeden derdini dökebilsin.
Ben Peygamber (SAV)’ den birkaç yerde işittim, şöyle buyurmuştu:
“İçindeki zayıfın hakkı serbestçe, zengin ve kuvvetlisinden alınamayan bir millet hiçbir zaman kalkınamaz, güçlenemez.”
Bir de bunların dertlerini anlatmaktaki acizliklerini, münasebet almayan sözlerini hoş gör.
Kendilerine karşı hırçınlık etme.
Büyüklük gösterme.
Bu sebeple Cenâb-ı Hak sana rahmet kanatlarını açar; taâtına mukabil sana sevabını ihsan eder.
Hem verdiğini güler yüzle, gönül hoşluğuyla ver, veremediğin takdirde kabul olunabilecek şekilde özürler dile.
Ayrıca senin işlerinin içinde öyleleri vardır ki, onları bizzat kendin ifa etmen gerekir, bunu da ihmal etme.
Mesela memurların yetersizlik gösterince taşradaki görevlilere cevabı sen vereceksin.
Halkın ihtiyaçları artık senin yardımcılarının altından kalkamayacağı dereceyi bulunca bunun icabına yine sen bakacaksın.
Bir de şunu unutma, işlerini günü gününe yap, bugünün işini yarına bırakma.
Bu vesile ile Mehmet Âkif’e ait olduğu iddia edilerek sosyal medyada dolaşıma sokulan aşağıdaki şiir gerçekte Ömer Berber Bey’e aittir.
1981 yılında HAKSES Dergisinde yayımlanmıştır.
Kısmen Âkif şiirini andırsa da gerçekte Âkif’in değildir.
Hem bir yanlışı düzeltelim ve hem de şiiri yayımlamış olalım.
YILBAŞI MESAJI
Baktım da etrafıma yalnızım, ağladım durdum.
Bir mânâ veremedim, şu Milâdî yılbaşına!
Şaştım da kaldım, Müslümanların vah telaşına!
Çevirdim başımı, nereye ettimse bir nazar.
Gördüm ki, Noel için hazır, yer-yer çarşı-pazar.
Haykırmak gelmişti içimden, seslendim millete.
Heyhat! Duyuramadım, ne Âhmed’e ne Mehmed’e.
Ey Âlem-i İslâm’ın baş tacı, büyük Türkiye!
Mukaddesatı unuttun, Avrupa diye diye!
Yurdumu işgal eylemiş, şu garbın safsatası,
Kiminin maymunu var, kiminin “Noel babası!”
Anladım, zaman geçmekte bugün dünden de beter.
Kim bilir? Yarın ne hâle düşecek bu şaşkın beşer.
Kulaklar tıkanmış, gözlere çekilmiş perde.
Nankör adam, fazilet arıyor geçmiş giderde.
İslâm’dır bu vatanın dini, kitabı Kur’an-ı Kerîm’dir.
Müslümanın bayramı, Ramazan ve Kurbandır.
Kalamaz bu böyle Fatih’in, Yavuz’un diyarı,
Noel kutlamada, geçerek hristiyanları.
Maziyi düşündüm de, hayran oldum istiklâle
Ecdadıma söz verdim, varmak için istikbâle,
Çanakkale’de şehidlerim kefensiz yatıyor!..
Sakarya’nın rengi, hâlâ kıpkızıl kan akıyor!..
Şehidlik, gazilik şerefidir Müslümanların.
Düşmanlara alkış tutmak, işidir alçakların.
Şu alçakça yaşayanların aklına yanayım.
Gel ölüm gel, neredesin? Kanımla yıkanayım!
İstemem bu hayatı, Sultan etseler cihanda.
Ölürüm, şerefimle yatarım, toprak altında.
Ya Rab! Hidâyet ver kurtulsun bu millete.
Ömer Berber
Ferman Karaçam - Haber 7