Savaş Dersleri
Savaş üzerine çok sayıda sanat eseri, hikaye, karikatür, roman, binlerce edebi ve tarihi eser vardır.
Bunlar arasında hiç şüphesiz en ünlü olanları Thomas Berger’in
Küçük Dev Adam’ı, Ernest Hemingway’ın Silahlara Veda’sı, ne hazindir ki, yine
Ukrayna’nın bir köy evinde başlayan Curzio Malaparte’nin Kaputt romanı ve daha
birçokları vardır.
Ben size bu romanların içeriğinden bahsetmeyeceğim, fakat önümüze
kanlı, resimli roman sayfaları gibi serilen günümüz savaşlarından çıkarmaya
çalıştığım ders notlarımı paylaşacağım.
Yaşadığımız Ukrayna-Rusya savaşı ile ilgili çok sayıda emekli
asker, bilmiş gazeteci, savaş stratejisti, yorumcu ve tarihçi konuştu,
konuşuyor.
Ekranlarda haritalar gösteriliyor; işgal edilen yerler, liderler,
ülkeler, savaşa sebep olanlar, aldatanlar, aldananlar, acı çekenler ve acının
üstüne füze atan zalimler, mazlumlar, açlık, yurtsuzluk, tükenmişlik
resmediliyor.
Bunların hepsi doğru, fakat savaşlar bitip, ‘hayat devam ediyor’
olunca su uyuyor, biz de su ile birlikte uyuyoruz.
Oysa düşman uyumuyor.
Düşman hazırlık yapıyor.
Sanki ‘Kutlu Peygamberimiz’ hazırlık yapın emrini bize vermemiş de
düşmanlarımıza vermiş gibi, düşman hazırlığını yapıyor ve bize pazarlıyor, biz
de güle-oynaya düşmanın silahını alıp, güya düşmana karşı kullanacağımızı
sanarak, kendimizi avutuyoruz.
Geriye dönüp bir bakın, 80 yıl bu ülke kendi savunması için ne
yaptı?
İran’da 1979 yılında Humeyni devrim yaptı, o zamana kadar onlar da
bizim eski Türkiye gibiydi, savunmada dışa bağımlıydı.
Tahran Üniversitesi ve Devrim Muhafızları uzmanları 20-25 yıl
içerisinde tamamen yerli imkanlarla 200 km’den-2000 km’ye kadar menzili olan ve
karadan-karaya fırlatılan balistik füzeler yaptı.
Günümüzde İran, bir füzeyi tamamen ‘sıfırdan üreterek operasyonel
hale getiren’ dünyadaki nadir ülkelerden biridir.
Bizim yargıçlarımız ve üniversitelerdeki profesörlerimiz 80 yıl
boyunca başörtüsü, sakal, bıyık, irtica ve ikna odalarında gözü yaşlı genç
kızlarla uğraştılar.
Ardından CHP bu profesörlerin ve yargıçların birçoğunu
milletvekili yaptı, şimdi bu mazlum milletin emeği ve alın teri ile oluşan kamu
bütçesinden emekli vekil maaşı alıyor bu utanmaz hocalar ve yargıçlar.
Bir gün önce 28 Şubat’ın 25. yıl dönümüydü.
O tarihte üstümüze karabasanlar gibi çöken millet düşmanı bu
zihniyet, milletin kendilerine vermediği iktidarı bu defa apoletli bürokrasiden
de alamayacağını anlayınca, beş küçük tabela partisiyle birlikte Ankara’da bir
otelde, yeni 28 Şubat’lara temel olacak bir bildiri imzaladılar.
Bu mandacı zihniyet, bu kadar zor ve uyanık olunması gereken bir
coğrafyada, İttihat Terakki’nin dışarıdan destekli iktidarı ile başlayarak bu
millete sürekli pranga vurmuştur.
Ve yine dışarıdan, bu sefer açıkça ABD Başkanı Joe Biden, Batı ve
bunların elçilerinin desteklediği İttihat Terakki'nin devamı olan CHP, tabela
partileri ile bir araya gelerek güya güç gösterisi yapıyorlar.
Kime karşı?
Elbette millet çoğunluğuna karşı.
Fakat bu millet artık aynı delikten tekrar tekrar
ısırılmayacaktır.
İbret alacaktır, ders alacaktır.
Afganistan’ın onlarca parçaya bölündüğü ve her küçük cemaatin
kendi iktidarını hayal ettiği için işgal edildiğini, yüz binlerce insanın öldüğünü,
altı milyon insanın mülteci olduğunu unutmayacaktır.
Irak ordusunun daha ABD bombardımanının ilk dakikalarında
dağıldığını, yönetim ile ordu arasında maddi-manevi hiç bir bağın bulunmadığı
için işgal edildiğini, yaklaşık bir buçuk milyon insanın öldürüldüğünü,
milyonlarca insanın mülteci ve sakat kaldığını, ortada Irak diye bir devletin
de kalmadığını unutmayacaktır.
Libya’da yarım milyon, Suriye’de yaklaşık iki milyon, Yemen’de bir
milyon, Sudan’da 700 bin, Bosna Hersek’te bir milyon insanın öldürüldüğünü,
milyonlarca insanın yurtsuz, evsiz, aç-susuz kaldığını, çocukların cesetlerinin
Akdeniz’de kıyılara vurduğunu unutmayacaktır, unutmamalıdır.
Ve bunca yıkımın, ölümün, sürgün ve sefaletin savaştan önce asıl
sebebinin, ‘İlahi Mesaj’la uyarıldığımız gibi bölünmek, küçülmek, zayıflamak ve
güçten düşmek olduğunu unutmayacaktır.
Ve yine bunca yıkımın, vatansız kalmanın, perişan olmanın,
açlığın, susuzluğun, savaştan önce asıl sebebinin, ‘Kutlu Peygamberimiz’in
uyarısına kulak asmayıp, savaşa hazırlık yapılmaması olduğunu unutmayacaktır.
Biz de atalarımız gibi mazlumun kimliğini hiç bir zaman sormadık,
ne var ki, bugünkü savaşta bile ırkçı, ayrımcı, seçkinci ve genetik yapılarının
gereğini uygulayan batılıların barış gülücüklerine milletimiz aldanmayacaktır;
kapılarına dayanan milyonlarca aç, çıplak, vatansız, kara gözlü, esmer
çocukların sınırlarından içeriye girmemesi için dikenli teller çektiklerini,
çelme taktıklarını, dipçiklediklerini, denizde botlarını batırıp sulara
gömdüklerini, fakat mavi gözlü, sarı saçlı insanlar sınırlarına dayanınca kucak
açtıklarını unutmayacaktır bu millet.
Savaşın değil; unutmanın, ölümün değil; bölünüp zayıf düşmenin,
işgalin değil; hazırlık yapmamanın yıkım ve zillet olduğunu unutmayacaktır,
unutmamalıdır bu millet.
Ferman Karaçam